|
|||
İstanbul’un gözbebeğinde onun imzası var |
Hayata Dair | |||
Tarihi dokusu, doğal güzellikleriyle her dönem insanları büyüleyen ve kendisine bağlayan İstanbul, şehirleşme konusunda da Avrupa’nın en dikkat çekici şehirlerinden. Bu kadar odak merkezi olan, sanayileşmenin ülke dağılımına göre tek bir noktada toplandığı İstanbul’un, Türkiye’nin en çok göç alan şehirlerinden biri olması da gayet doğal. Ancak çok fazla göç alan bir şehir olmak, beraberinde bazı sorunları da getiriyor. Bunlardan biri ve en önemlisi de çarpık kentleşme. Şehir hem İzmit hem de Tekirdağ yönünde hızla ilerlemeye devam ederken, konut sorunu da problem olarak karşımıza çıkıyor. Bir yandan firmaların özel konut projeleri diğer yandan TOKİ’nin projeleri, şehri siteleşmeyle birlikte daha güzel bir görünüme kavuşturmayı amaçlıyor. Bunun diğer bir adımını da rezidans’lar oluşturuyor. Bunlardan en önemlisi de İstanbul Şişli’deki Trump Towers. Towers’ı özel kılan noktalardan biri, Avrupa’daki ilk Trump Towers projesi olması. Bu yüzden de mimarisi ve kalitesiyle diğer projeler arasında ayrı bir yerde duruyor. Ama Trump Towers’ı özel kılan başka bir şey daha var: O da mimarının bir kadın olması. Avusturyalı yüksek mimar Brigitte Weber, 20 yıla yakın süredir yaşadığı İstanbul’da, Sevil Sabancı Residence ve Binicilik Tesisleri Mimari Projeleri’nden Yalıkavak Resort Hotel’e kadar birçok projeye imza attı. O aynı zamanda İstanbul Mimarlar Odası’na girebilen tek ve ilk yabancı mimar da. Ne oldu da Türkiye’de çalışmaya karar verdiniz? Hayır ama bilmediğim bir ülkeydi Türkiye. Türkiye hakkında bildiklerim, basında ve tarihte okuduklarım kadardı. Arkadaşım “Bir görelim, bakalım. İstanbul çok güzel bir şehir. Sen de beğenirsin” dedi. İstanbul’a kışın geldik ve ben hiç beğenmedim. Sürekli yağmur yağıyordu ve kömürden dolayı havası çok kötüydü. Projeden vazgeçtik ve Avusturya’ya geri döndük. Bu kez de arkadaşım, “Yazın tekrar gidelim. O zaman sana İstanbul’u beğendireceğim” dedi. Yazın geldiğimizde ise İstanbul’un bu mevsimdeki görüntüsüne hayran kaldım. Kaldığımız bir hafta boyunca adalara gittik, her yeri dolaştık. Son ziyaretimizden 5 ay sonra da İstanbul’a taşındık. Ve kendi ofisinizi mi açtınız? Birkaç ay bir ofiste çeşitli projelerde çalıştık ve kısa bir süre sonra da kendi ofisimizi açtık. Tabii o zaman benim Türkçem yoktu. Ayrıca Türk vatandaşı olmadığım için ofis açmam söz konusu değildi. 5 sene önce bu hakkı kazandım. Bütün imza haklarımı aldım. O dönemde bir tek ben yabancı mimar olarak bu haklara sahip oldum. Şu an şartlar değişmiş olabilir ama eminim ki o şartları tamamlayan bugün de çok az kişi vardır. İstanbul’da ne gibi zorluklarla karşılaştınız? İlk olarak dil benim için problemdi. Şimdi problem olmasa da bazı insanlar bunu fırsat olarak kullanıyor. “Sen bunu yanlış anladın” diyorlar. Oysa söylediklerinin çoğunu doğru anlıyorum. Aslında çalışkan, dürüst, işi bilen bir insan, dünyanın her yerinde başarılı olabilir. Çok basit bir evrensel kural bu. Çünkü Amerika’da da, Almanya’da da ya da Avusturya’da da insan insandır. Kadın olduğunuz için önünüze engeller çıktı mı? Türkiye’de şantiyelerde olmanın hiçbir problemi yok. Çünkü işinizi biliyorsanız o işçi sizin sözünüzü dinler. Eğitim düzeyiniz ne kadar iyiyse kadın-erkek problemleri de ona göre başlıyor. Aynı eğitim seviyeleri çatışmaya neden olabiliyor, erkekler kadınları rakip olarak görüyor. Ayrı seviyede öyle bir problem yok. Kendinizi hem Avusturyalı hem de İstanbullu mu hissediyorsunuz? Evet, ama burada yaşadığım için artık daha çok buralı hissediyorum. İstanbul hakkında ne düşünüyorsunuz? Hepimiz İstanbul’u biliyoruz veya bilmiyoruz. Bu ne demek? 15 sene öncesinin İstanbul’u şimdiden çok farklı. O zaman bile İstanbul’un bu kadar büyüyeceği düşünülmedi. Ama ben bir yabancı olarak bu değişimi gördüm. İstanbul’a hayranım. Yoksa kendi ülkemi bırakıp burada yaşamayı düşünmezdim. Herkesten çok daha fazla İstanbulluyum. İstanbul’da doğup büyüyen insanların seçme gibi bir durumları yok. Onlar zaten burayı sevmek zorunda. Ben ise burada yaşamayı kendim seçtiğim için bu daha gerçek bir aşk, sevgi olabilir. Peki, İstanbul’daki şehirleşmeyi nasıl yorumluyorsunuz? Bence bu şehir hem aşağı gelir seviyesine yönelik toplu konut projeleri hem de Trump gibi projeler yönünde ilerliyor. Tabii bu büyüme gerekli. Çünkü depremden dolayı her türlü binanın yenileme prosedürüne “Evet” dememiz gerekiyor. Daha sağlam ve son teknolojiye göre yapılmış binalar İstanbul için çok daha önemli. Öbür taraftan “maalesef” diyorum ki, nedeni de güzel, eski dokuların kaybolması. Onların çoğu bakımsız kaldığı için yıkmaktan başka çare yok. Ama güzel inovasyon projeleriyle o tarz yerleri tekrar yaşatabiliriz. İstanbul Beyoğlu, Tepebaşı, Tarlabaşı gibi... Trump Towers’ın mimarlığı size teklif edildiğinde neler hissettiniz? Avrupa’daki ilk Trump projesini yapmak, bir mimar için çok özel bir şey. Trump her zaman belli bir kaliteyi ve standardı sağlıyor. Kaliteyi sürekli aynı tutmak ya da yükseltmek zorundasınız. Şimdiye kadar kaç projeye imzanızı attınız? 120... Tabii hepsi Trump kadar büyük projeler değildi. 20 metrekare mağaza projesinden 260 bin metrekarelik bir projeye kadar çeşitli projelerde yer aldım. Sizin için özel olan bir proje var mı? Benim için her proje özel. Ofisimiz çok büyük değil. Yaklaşık 10-15 mimarın çalıştığı bir ofisiz. Bu sayıda olmasına özen gösteriyoruz. Çünkü ben her projeye ilgimi vermek istiyorum. Onun için bu, belli bir butik havası izleyecek tabii ki. Her projenin içerisinde bizzat yer alıyorum. Sadece toplantılara katılıp, sonrasını ekibe bırakıyorum gibi bir şey söz konusu değil. Başından sonuna kadar işin başındayım.
DENİZ VARGELOĞLU FOTOĞRAFLAR: ÜMİT AKTAY Seninle Dergisi Mart 2011 Sayısı
|
|