|
|||
Sex&The City kadını mısınız? |
Aşk ve İlişkiler | |||
![]() Bu dizide anlatılan kadınların, ülkemiz kadınlarını yoldan çıkaracağına, bizim yaşam tarzımızla ilgisi olmadığına dair köşe yazıları bile yazıldı. Konu gittikçe abartıldı, büyütüldü. Bu diziyi seven bir kadın olarak, seven ve sevmeyen herkesin fikrine saygı duymakla birlikte, içimden geçen cümle şuydu: Biz zaten o kadınlardanız. Bir farkımız yok ki! Bizim millet olarak bir huyumuz vardır; yapsak da inkar ederiz. Eski Türk filmleri bu konuda beni destekler. Şener Şen’in çapkın adam tiplemesinde, karısı sevgilisiyle yatakta onu bastığında, “Bu kadını kim koydu buraya?” demesi, komik görünse de önemli bir karakter çözümlemesidir: Basılsak da inkar ederiz. Aynı durum, ‘Sex and the City’ dizisini eleştirenler için de geçerli. Dizi elbette gösterişli bir hayatı yansıtır. Ülkemizde her gün dışarıda ve pahalı yerlerde yemek yiyebilen, hiçbir maddi kaygısı olmayan ve bu derece rahat yaşayan kadınları bulmak zor olsa da, yaşam tarzlarımız çok uzak değil. 20 yıldır sahneye çıkan ve gece hayatına yakından şahitlik eden biri olarak söyleyebilirim ki; biz bu dizinin daha iyisini gerçek hayatta çekiyoruz. Ama kimseye söylemiyoruz! Hepimizde bu karakterler var Konunun beni ilgilendiren asıl kısmıysa, dizide canlandırılan 4 kadın karakterin aslında tek bir kadın olması. Dikkatle seyreder ve düşünürseniz hepimizin içinde o dört kadının da var olduğunu göreceksiniz. Zaman, şartlar, sosyal konum gibi bizi kuşatan koşulları ortadan kaldırabilsek, hepimizin içinde o 4 kadının izleri var. Çünkü kadın, dünya üzerindeki en renkli ve içinde binlerce dünya yaşatabilen bir varlıktır. Carrie ve diğerleri... Çoğumuzun hayatına Mr.Big gibi biri girmiştir. İçimizde bir yara açmış, peşinden sürüklemiştir. Hepimiz Miranda kadar çalışkanızdır ve onun kadar başarılı olmayı isteriz. Hepimizin içinde Charlotte kadar saf ve zarif bir kadın vardır. Hepimiz Samantha kadar özgür olabilmeyi, canımızın istediğini yapıp, hesap vermeden yaşayabilmeyi isterdik. Ve hepimiz, onlar kadar kendimizden kaçarız… Ruhumuzdaki kadınlar Yaşadıklarımız ve yaşamak istediklerimiz arasında büyük farklar var. Aklımızın yattığı, gönlümüzün istediği, hayalini kurduğumuz hayat, çoğunlukla şu an içinde bulunduğumuz değil. Sosyal baskıları ortadan kaldırabilseydik ve bizim yöneteceğimiz, kurallarını bizim koyabileceğimiz yeni bir dünya oluşturma şansımız olsaydı, eminim ki hepimiz başka hayatlar seçerdik. Dizinin yazarı, bu karakterleri belirlerken çok uzağa gitmemiş diye düşünüyorum. Dönüp kendi içine bakması yeterli olmuş. İçimizde yaşayan kadınları ortaya çıkarmış. Biz o kadınların hepsini ruhumuzda taşıyoruz, hatta daha fazlasını… Bazılarımızın cesareti var, içindeki Samantha’yı ortaya koyuyor. Kimilerinin şansı yaver gidiyor, Carrie gibi yeteneklerini ortaya koyabiliyor. Kimi Charlotte gibi, kendini güvende ve mutlu hissedeceği bir aile hayali kuruyor. Bazıları da iş hayatının başarısına tutunup, Miranda gibi hırslarıyla ayakta kalıyor. Bana “Sex and the City’de hangi karakteri kendine yakın buluyorsun?” dediklerinde, cevabım şu oluyor: Hepsini! Ben o dört kadını ve belki biraz daha fazlasını içimde yaşatıyorum. Yaşım geçtikçe, değiştikçe, psikolojim değiştikçe veya o anki olayların beni götürdüğü yer neresiyse ona göre davranıyorum. Ben o kadınların hepsine benziyorum, çünkü kadınım. Sizler gibi… Candan Ünal’la Aşk ve İlişkiler Seninle Dergisi Ağustos 2010 Sayısı
|
|